BöbrekÜstü Bezi (Sürrenal Bez veya Adrenal Bez) Hasta bilgilendirme formu. Her iki böbreğin üst tarafında yerleşmiş olan iki küçük organdır. Üçgen şeklinde ve başparmak büyüklüğündedir. Bu bezin vücutta hayati önemi vardır. Böbrek üstü bezleri endokrin bez olarak bilinir, çünkü bu bezler çok sayıda hormon Solböbrek üstü toplar damarı ise alt diyafram toplar damarına ya da böbrek toplardamarına bağlanır. Tiroid bezi gibi böbrek üstü bezleri de gram başına en çok kan alan bölgelerdir. Bu da evrimleşmenin doğal bir sonucudur, çünkü bu tür endokrin organlar, bir canlının fizyolojik gerilim karşısında vücut dengesinin ENDOKRİN SİSTEM (HORMONAL SİSTEM) 2020-2021. Yunanca kökenli bir kelimedir. Uyarmak, canlandırmak anlamındadır. İç salgı bezlerinden kana geçen ve organların işlemesini düzenleyen adrenalin, insülin, tiroksin vb. fizyolojik etkisi olan maddelerin genel adı olarak tanımlanır. Endokrin organlar hipofiz, böbrek üstü bezleri Böbrek Üstü Bezi ve Hormonları. Böbrek üstü bezleri, yapı ve fonksiyon bakımından, kabuk (adrenal korteks) ve öz (adrenal medulla) olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir. Bu bezlerin böbreklerle doğrudan bir ilişkisi yoktur. Böbrek üstü bezleri, her iki böbreğin üst kısmında bulunan endokrin bezlerdir. Bu durum kanda bulunan üre miktarını artırır. Boşaltım sistemi hastalıklarının genel belirtileri. Sık idrar ihtiyacı yaşama, Aşırı terleme ve ateş yükselmesi, Yorgunluk, Mide bulantıları ve kusma, İdrar sırasında kan gelmesi, Böbrek ve mesane ağrıları. Boşaltım sistemi hastalıklarından korunma. Vay Tiền Nhanh. Hemen her insan bir çift böbreği olduğunu ve böbreklerin hayati öneme sahip olduklarını bilir. Ancak çoğu insan böbreklerinin üzerinde 5-6 gramlık küçük birer et parçası bulunduğunu ve bu et parçalarının hayati bir önemi olduğunu bilmez. Oysa böbreklerin hemen üzerinde bulunan böbrek üstü bezleri yaşamınızı devam ettirmeniz için gereken çok önemli fonksiyonları yerine bir böbrek üstü bezini incelediğimiz zaman karşımıza birbiri üzerine inşa edilmiş iki ayrı laboratuvar çıkar. Bunlardan birincisi 3 ayrı çeşit hormonun üretildiği böbrek üstü bezinin dış bölgesi adrenal korteks, ikincisi 2 farklı hormonun üretildiği iç bölgesidir adrenal medula. Bu bezler o kadar önemli hormonlar üretirler ki, bu hormonların eksikliği ya da hatalı miktarda salgılanmasının sonucu ölümdür."SAVAŞ YA DA KAÇ" SİSTEMİBazı insanlar yaşamlarını mucizevi bir sıvıya borçludurlar. Bu sıvı en çok ihtiyaç duydukları anda yanlarında olmuş ve mucizevi formülü sayesinde o insanların hayatlarını kurtarmıştır. Bu sıvı, insanların tehlike altında ve çok zor bir durumda oldukları anda daha güçlü, daha çevik, daha hızlı ve daha dikkatli olmalarını sağlamıştır. Hatta onların vücut kapasitelerini, adeta çok güçlü bir kuvvet iksiri içmişler gibi iki katına çıkarmıştır. Bu duruma bir örnek verelim Örneğin kullandığı uçağı arıza yapan bir pilotu ele alalım. Kimi zaman gazetelerde buna benzer haberler çıkar. Kahraman bir pilotun, arıza yapan ve düşme tehlikesi atlatan uçağı başarı ile hava alanına indirdiği ve yüzlerce yolcunun hayatını kurtardığı yazılır. Ancak gazetecilerin bilmedikleri ve atladıkları çok önemli bir nokta vardır. O da yolcuların ve pilotun hayatını kurtaran, yukarıda söz ettiğimiz mucize sıvıdır. Bu sıvı, pilotun beyin hücrelerini alarma geçirmiş, beynine daha çok kan ve şeker göndermiş ve pilotun daha dikkatli olabilmesini sağlamıştır. Aynı zamanda pilotun kalp atışlarını ve kan basıncını artırmış, daha atik ve daha hızlı olabilmesini sağlamıştır. Solunum yolları açılmış, bu nedenle daha fazla oksijen almış, böylece kas ve beyin hücrelerine daha çok kan gitmiştir. İskeleti ve kasları daha güçlü kasılmış, kanında bulunan şeker seviyesi arttığı için fazladan ihtiyaç duyduğu enerjiyi alabilmiştir. Kullandığı uçak arıza yapan bir pilotun vücudunda hemen adrenalin salgılanır. Bu sıvı beyne daha çok şeker ve kan gönderir, böylece pilotun daha dikkatli olmasını sağlar. Kan basıncını ve kalp atışlarını artırarak daha atak olmasına yol açar. Bunlar adrenalinin pilotta meydana getirdiği onlarca değişiklikten sadece sıvıyı her insan ömür boyu yanında taşır. Siz de şu anda bu sıvıyı yanınızda taşıyorsunuz. Aslında tam olarak yanınızda değil, vücudunuzun içinde, çok derinlerde bir yerde; böbreklerinizin hemen üzerinde bulunan böbrek üstü bezlerinin içinde. Eğer bir gün bu sıvıya ihtiyacınız olursa, böbrek üstü bezleriniz bu sıvıyı size kullandıracak. Böylece çok daha güçlü, çok daha hızlı ve çok daha atik olacaksınız. Eğer bir tehlike ile karşı karşıya kalırsanız, tehlikenin kaynağı ile savaşmak veya oradan kaçıp hayatınızı kurtarmanız için şu andaki gücünüzün yaklaşık iki katı bir güce sahip olacaksınız. Böbrek üstü bezlerinin ürettikleri bu mucizevi sıvının adı, "adrenalin"dir. Adrenalin hormonu, böbrek üstü bezlerinin iç bölgesinde bulunan laboratuvarda üretilir ve sürekli burada depo edilir. Peki bu kadar güçlü bir etkiye sahip bu sıvıdan kanda ne kadar bulunmaktadır? Yapılan araştırmalar çok ilginç bir gerçeği ortaya koymuştur. Bir insanın kanında bulunan adrenalin hormonu miktarı, yaklaşık olarak şu örnekle ifade edilmektedir Eğer vücudumuzda bulunan kan, 2 metre derinliğinde 100 metre çapında bir gölle karşılaştırılacak olursa, kanımızda bulunan adrenalin miktarı bu göle dökülecek bir çay kaşığı dolusu sıvı kadar olacaktır. 1. adrenal bezleri 2. böbrek 3. kapsül 4. adrenal korteks 5. adrenal medulla 6. sağ adrenal bezi 7. sağ böbrek atar damarı 8. sağ böbrek toplar damarı 9. alt ana toplar damarı 10. karın gövdesi 11. sol adrenal bezi 12. sol böbrek atar damarı 13. sol böbrek toplar damarı 14. karın aortu Böbrek üstü bezleri bir laboratuvar gibi çalışır ve birbirinden önemli hormonları üretirler. Böbrek üstü bezlerinde iki ayrı laboratuvar vardır. Birincisi adrenal korteks, diğeri ise adrenal medulladır. Bu laboratuvarlarda üretilen hormonlar insan için hayati moleküllerinin kandaki miktarları, yaptıkları işle karşılaştırıldığında insanı şaşkınlığa düşürecek kadar azdır. Az miktardaki bu maddenin insan vücudu üzerinde çok güçlü bir etkisi vardır. Hormon moleküllerinin sahip oldukları bu güç, yaratılışlarındaki mükemmel tasarımdan kaynaklanmaktadır. Adrenalin molekülünün çalışma sistemi incelendiğinde Allah'ın yaratmasındaki kusursuzluk daha iyi anlaşılır. Normal bir insanın bedensel ihtiyaçları ile tehlike altında kalan bir insanın bedensel ihtiyaçları elbette aynı olmayacaktır. Bir tehlike ile karşı karşıya kalan insanın ne gibi ihtiyaçları olabileceğini düşünelim Hızlı koşması, kaslarının daha hızlı çalışması, kan basıncının artması, kalbinin daha hızlı atması gereklidir. Böylece daha hızlı koşabilecek, daha çabuk kaçabilecek veya tehlike ile daha güçlü bir şekilde mücadele edebilecektir. Peki bütün bunlar nasıl gerçekleşecektir? Tehlikenin ortaya çıkması ile birlikte vücutta alarm düğmesine basılır. Beyin, böbrek üstü bezlerine yıldırım gibi bir emir gönderir. Böbrek üstü bezinin iç bölgesinde bulunan hücreler alarm durumuna geçer ve acil olarak adrenalin hormonu salgılar. Adrenalin molekülleri kana karışır ve vücudun çeşitli bölgelerine dağılır. Salgılanan adrenalin molekülleri damarlarda özel bir düzenleme yapar. Bu düzenleme, tehlike anında ihtiyaç duyulan hayati organlara daha çok kan gitmesini sağlar. Bunun için kalbe, beyne ve kaslara giden kan damarlarını genişletir. Damarların etrafında bulunan hücreler adrenaline itaat eder ve gerekli damarların genişlemesini sağlar. Böylece beynin, kasların ve kalbin ihtiyacı olan ekstra kan temin edilmiş olur. Tehlike anlarında beyin ile böbrek üstü bezleri arasındaki zincir ile vücut alarma moleküllerinin yaptığı düzenleme kalbe, beyne ve kaslara giden damarları açarken, karaciğere ve deriye giden damarları daraltmaktadır. Böylece beden için ihtiyaç duyulan ekstra destek sağlanmış olur. Deriye az kan pompalanmasının bir başka nedeni daha vardır Bu sayede muhtemel bir yaralanmada kan kaybetme riski en aza indirilmiş olacaktır. Aşırı heyecan karşısında deride gözlemlenen soluklaşmanın nedeni de, o anda deriye daha az kan pompalanıyor olmasıdır. Hiçbir zaman yanlışlıkla kalbe veya beyne giden damarlar daralıp karaciğere veya deriye giden damarlar genişletilmez. Adrenalin molekülü ne yapması gerektiğini çok iyi bilir. Bedeninizde bulunan yüzlerce damarın çapı ve bu damarların nereye ne miktarda kan ilettikleri, gözle görülmeyen bir hormon tarafından ayarlanmaktadır. Adrenalin molekülleri her organ için farklı bir anlam taşır; Damara gittiği zaman damarı genişleten adrenalin molekülü, kalbe gittiği zaman da kalp hücrelerinin kasılmalarını hızlandırır. Böylece kalp daha hızlı atar ve kaslara ekstra güç için ihtiyaçları olan kan sağlanmış olur. Adrenalin molekülü kas hücrelerine ulaştığı zaman da kasların daha güçlü bir şekilde kasılabilmelerini sağlar. Karaciğere ulaşan adrenalin molekülleri, burada bulunan hücrelere, kana daha çok şeker karıştırmalarını emreder. Böylece kandaki şeker miktarı artar ve kasların ihtiyacı olacak ekstra yakıt sağlanmış olur. Resimdeki görüldüğü gibi, kadın, yılan görüp korktuğunda, vücudundaki alarm düğmesine basılmış olur. Beyni, böbrek üstü bezlerine yıldırım gibi bir emir gönderir. Böbrek üstü bezinin iç bölgesinde bulunan hücreler alarm durumuna geçer ve acil olarak adrenalin hormonu salgılarlar. Adrenalin molekülleri kana karışır ve vücudun çeşitli bölgelerine dağılarak vücudun tehlike durumuna uygun tepkiler vermesini sağlar. Örneğin kadının kalbi daha hızlı atar, kan şekeri yükselir, böylece kaslara ekstra güç sağlanmış olur ve tehlikeden hormonunun vücut içindeki bu faaliyeti büyük bir akıl, bilgi ve yetenek gerektirmektedir. Bu çok küçük molekül, herşeyden önce, ne zaman ne yapması gerektiğini çok iyi bilmekte, insan ihtiyaç duymadığı sürece vücudu asla alarm durumuna geçirmemektedir. Bunun dışında hangi hücrelere gitmesi gerektiğini, hangilerine nasıl bir emir vermesi gerektiğini de çok iyi bilmekte ve bunu hiç unutmamaktadır. Ayrıca bunlar hücreleri, organları ve işlevlerini çok iyi tanıdığını ve bildiğini de göstermektedir. Vücudun ne zaman bu durumdan çıkartılması gerektiği konusunda da hiçbir zaman yanılmamaktadır. Aksi takdirde yani böyle bir hata yaptığında vücutta onarılmaz hasarlar meydana gelebilir. Ancak, bu küçük moleküller büyük bir sorumluluk bilinciyle çalışmaktadırlar. Birkaç atomun, belirli bir düzen ile birleşmesinden meydana gelen, şuursuz, cansız, beyni, gözü, bilgisi olmayan bir sıvının bu kadar akılcı, organize ve seri bir şekilde hareket etmesi mümkün müdür? Peki tüm bunları, bu, gözle görülmeyecek kadar az miktardaki sıvının kendi aklı ve iradesi ile gerçekleştirmesi mümkün olabilir mi? Elbette ki hayır. Tüm bu anlatılanlar, vücudumuzdaki her molekülün Allah tarafından yaratıldığını ve hayatımız boyunca her an Allah'ın gücü, iradesi, kontrolü ve emri ile faaliyet halinde olduğunu gösteren açık ve kesin delillerdir. Akıl ve vicdan sahibi hiçbir insan, bu bilgileri okuduktan sonra, canlıların, hücrelerin, hormonların, moleküllerin veya atomların tesadüflerin eseri, başıboş varlıklar olduklarını iddia edemez. Allah'ın gücü, kudreti, yaratışındaki üstün ilim ve akıl her an, her yerde tecelli etmektedir. Kuran'da bildirildiği gibi; "Göklerde ve yerde ne varsa tümü Allah'ındır. Allah, herşeyi kuşatandır." Nisa Suresi, 126 Böbreküstü bezi, böbreğin üst tarafında yapışık halde bulunan bir salgıbezidir. Fonksiyon açıdan kabuk ve iç bölüm olarak iki ayrı bölümde incelenir. İç bölüm, görev olarak başlıca etkilerini kalp damar sisteminde adrenalin ve noradrenalin hormonları salgılamak olarak gösterir. Kabuk bölümü ise kolesterolden üreyen steroit bazlı çok sayıda hormon üretmektedir. Böbreküstü bezinin kabuğunda çeşitli hormonlar üretilir ve bu hormonlar kimyasal yapılan ve etki mekanizması açısından çoğunlukla üç ana grupta incelenir. Mineralokortikoit hormonlar mineral metabolizmasını etkiler ve mineral tuzların, sodyumun vücuttan atılımını azaltarak, böbreği direk etkiler ve idrarla sodyum kaybını engeller. Akabinde potasyumun bedenden atılımını çoğaltır. Kanda bulunan sodyum oranı 140 miliekivalan/litre civarındadır ve sabittir. Hücre dışındaki sıvı hacmi ise sabit olmayıp değişkendir. Sodyumun hücre dışında kaybedilmesi ile su kaybı da yaşanır ve akabinde kan hacmi azalır. Vücutta yüksek oranda sodyum tutulması ile birlikte su tutulması da yaşanır ve toplam hacimde artış görülür. Sodyum, kan basıncının düzenlenmesinde olumlu etkiler gösterir. Mineral metabolizmayı düzenleyen hormonların sayesinde böbrekten kana doğru geri emiliminde bir yükselme meydana gelirse, dolaşımdaki kan hacmi yükselir ve akabinde de kan basıncı yükselir. Bunun aksine böbreküstü bezi kabuğunun fonksiyonundaki yetersizlik yüzünden kan basıncı düşer. Böbreğe az kan iletilmesi ve sodyum seviyesinin düşmesi, böbreklerden renin adı verilen maddenin salgılanması ile sonuçlanır. Renin, karaciğerden salgılanan aryiyotensinojeni etken hale geçen anjiyotensine dönüştürür. Bu da damar kaslarını büzme gücünün yanında aldosteron salgılanmasını tetikleyerek tuz tutulmasına, doğal olarak da su tutulmasına sebep olur. Damarlarda meydana gelen büzülmenin ve damar içindeki sıvı oranının artması kan basıncını yükseltir. Kabuk hormonlarının glikokortikoit çeşitleri yağ dokusunun da parçalanmasını basitleştirir. Böylece meydana gelen yağ asitleri glikoz yapımında kullanılmaktadır. Şeker metabolizması ile alakalı hormonlar bedende glikoz miktarını ve kandaki glikoz seviyesini yükseltir. Glikoz metabolizmasıyla alakalı başlıca kabuk hormonu, kortizoldür. Ayrıca glikokortikoit hormonlar, iltihap yok edici ve bağışıklığı baskılayıcı etki göstermektedirler. Hücre seviyesindeki bu etkiler, direk olarak lizozom zarının güçlenmesi sayesinde gerçekleşir. Lizozomlar, hücrenin “sindirim sistemini” meydana getiren ve içersinde türlü maddeleri eriten enzimler olan ufak keseciklerdir. Birçok hastalıkta meydana gelen iltihap lizozom keseciklerinin barındırdığı maddelerin salgılanmasıyla meydana gelir. Lizozom zarının güçlenmesi, enzim salgısını durdurarak yerel iltihabın meydana gelmesini önler. Glikokortikoit hormonlar bedende birçok bağışıklık cevabından, özellikle hücresel türde bağışıklıktan sorumlu olan lenfositlerin yapımını engeller. Yerel etki ile iltihaplanmaya sebep olan maddelerin üretimine engel olur. Böbreküstü kabuğunun diğer görevi, erkek eşey hormonlarını salgılamaktır. Eşey hormonlarının çoğu başka organlar tarafından, sadece ufak bir bölümü böbreküstü bezinden salgılanır. Böbreküstü bezine etki eden herhangi bir hastalık varsa, bazı kabuk hormonlarının yüksek oranda artması sonucunda kadında erkekleştirici etkiler görülür veya böbreküstü bezinden östrojen salgılayan bir tümör vakasında erkekte meme büyümesi yani jinekomasti ve tüy dökülmesi gibi kadınsal etki meydana gelir. Böbreküstü kabuğunun fonksiyonları incelenirken, bu bezde yapısal ve fonksiyonel sorunlara sebep olan başlıca hastalıklardan söz edilmelidir. Osman MÜFTÜOĞLUYetersiz veya fazla çalışmaları sizi ciddi sorunlarla baş başa ve derinden seyreden bir böbrek üstü bezi yetersizliği, araya giren ateşli bir enfeksiyon ya da aşırı sıcağa bağlı terleme sonucu ani bir adrenal krize dönüşebilir. Derin bir güçsüzlük, karın, bel ve bacaklarda şiddetli ağrılar, kan basıncında ve vücut ısısında ani değişiklikler...Böbreküstü bezleri, ürettikleri hormonlarla metabolizmanızın, strese karşı cevabınızın, elektrolit dengenizin önemli ölçüde belirleyicisidir. Bu küçücük organların merkezi ve kabuksu kısımları farklı hormonlar üretmektedir. Böbreküstü bezlerinin yeterli miktarlarda hormon üretememesi, kortizol hidrokortizon aldosteron androstendion ve dehidroepiandrosteronun kanınıza ihtiyacınız kadar verilmemesi demektir. Bu durumda kan basıncınızda aşırı yükselme ya da düşme, aşırı sıvı ve elektrolit kaybına bağlı sorunlar, tüylenme, ciltte çatlamalar, yağ depolanmaları, kemik kırılganlığında artış karşı karşıya kalabileceğiniz sorunlardan sadece birkaçıdır...Üretim eksikliği yavaş ilerleyen bir süreçte oluşmaktadır. İlk belirtiler sodyum ve potasyum dengesinin bozulmasıdır. Aldosteron hormonunun üretimdeki azalma böbreklerden sodyum atılmasını azaltmakta, potasyumun kanda fazlaca miktarlarda birikimine yol açmaktadır. Asit yükünde artma bedeninizdeki asitleşme eğilimi kaçınılmazdır. Dolaşımdaki toplam sıvı miktarının azalması kan basıncında düşmeye yol azalması kan şekerinde düşmelere, güçsüzlük, yorgunluk, halsizlik, bitkinlik gibi problemlere yol açar. Beden direnci ve bağışıklık gücü azalır. Vücudun enfeksiyonlar, bedensel ve ruhsal travmalarla mücadele gücü sınırlanır. Kolayca atlatılan enfeksiyonların, ishallerin yerini derin halsizlikler, kan basıncında ani ve tehlikeli düşmeler ve bazen de şoka, komaya kadar giden tablolar BELİRTİLERİAslında sorun ilk belirtilerini uzun zamandır vermekte ama gözden kaçmaktadır Güçsüzlük, halsizlik, yorgunluk, ayağa kalkınca oluşan baş dönmeleri, denge sorunları başlangıç döneminde genellikle vardır. Avuçlardaki, dirsekler ve kalçalardaki koyu siyah renklenmeler erken dönemlerde pek fark edilmez. Alın, yüz, boyunda koyu renkli çiller, cilt rengi kaybolmuş beyazlaşmış alanların farkına varıldığında sorun oldukça bir iştahsızlık, anlamsız ve can sıkıcı bir bulantı hep vardır. Sık tekrarlayan ishaller, bu ishallerin iyice derinleştirdiği yorgunluk ve halsizlikler başka nedenlere bağlanır. Üşüme, ısınamama, baş dönmesi ve dengede zorlanma gibi belirtileri de gözden kaçırabilirsiniz! Kilo kaybı, depresif bir ruh hali, konsantrasyon ve bellek kaybı yetmezliğin ileri safhalara ulaştığının belirtilerin böbreküstü bezlerinin yetersizliğinden kaynaklandığını ilk kez Addison fark etmiştir. Böbreküstü bezi yetersizliği ile ilişkili hastalık bu nedenle onun adı ile hastalığının başlıca bilinen belirtileri dinlenme ile geçen güçsüzlük, kas zayıflığı, açlığa dirençsizlik ve kan şekeri düşmesi ile ilgili hipoglisemi işaretleridir. Dikkat kaybı, düşünme güçlüğü, bellek sorunları, sinirlilik, karakter değişmesi, uyku eğilimi... Yorgunluk, güçsüzlük, kilo kaybı zamanla daha da belirginleşir. Hastalar bazen ellerini bile kıpırdatamadıklarından, kişisel bakımlarını yapmakta zorlandıklarından yakınırlar. Bunlar ileri dönem süreli yüksek miktarda kortizon kullanan hastalarda da dikkat edilmezse böbreküstü bezi yetersizliği oluşabilmektedir. Dört-beş haftadan daha uzun süre kortizonlu ilaç verilen hastalarda, özellikle yüksek dozlarda kortizon kullanımında böbreküstü bezleri orijinal kortizon üretimini durdurup tam bir suskunluğa geçebilirler. Bu son derece tehlikeli bir durumdur. Kortizonlu ilaçların zorunlu olarak uzun süreli kullanımlarının gerektiği tıbbi durumlarda ilaç dozajının etki ve yan etki süreçlerinin uzman bir hekim tarafından planlanması ve denetlenip izlenmesi bezlerinin tümörler, enfeksiyonlar tüberküloz, ilaçlar ketokonazol kanama veya madde birikimleri Amiloidoz gibi nedenlerle tahribi de hormon üretimini tehdit edebilir, yetersizliğe yol açabilir. Böbrek Üstü BezleriVücuttaki hormonal ve kimyasal faaliyetleri düzenleyen bezlerdir. 2 böbreğin üst kısmında bulunurlar ve üçgene benzeyen şekilleri vardır. Adrenal bezinin iç ve dış kısmında ise hormon salgıları bulunmaktadır. İç kısımdan salgılanan hormonlar kalp atışı ve tansiyon gibi vücut fonksiyonlarını da etkilemektedir. Dış kısımdan salgılananlar ise vücuttaki karbonhidrat ve yağları kontrol eder. İki kısım arasındaki salgılarda ise vücuttaki potasyum ve tuz düzeylerinin yanı sıra tansiyon düzeyi kontrol ve BelirtileriCushing SendromuVücutta aşırı kortizol oluşmasına bağlı olarak oluşur. Daha çok 20 ile 50’li yaşlar arasında görülmektedir. Stereoidlerin aşırı ya da uzun süre kullanılmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Hipofiz bezinde görülebilecek bir diğer tümörde de kortizolün aşırı üretiminden kaynaklanabilir. Dolgun ve yuvarlak bir yüz görünümü ortaya çıkar. Omuzlar arasında da aşırı bir yağ birikimi gözlemlenebilir. Ayrıca bu hastalığa yakalananlarda %90 oranında obezite, %80 oranında yüksek tansiyon ve diyabet ve ayrıca %80 oranında güçsüzlük durumu ortaya çıkabilir. Cinsel bozuklukların görülme oranı ise %70 olarak belirlenmiştir. Tanıda MR ya da tomografi bezinin iç kısmında üretilen salgılarda oluşan bozulmaya bağlı olarak bir tümör ortaya çıkar ve daha çok iyi huyludur. Kontrolsüz yüksek tansiyonla birlikte kendini gösterebilir. Bu hastalığın belirtileri arasında ise aşırı terleme, kalp çarpıntıları ve baş ağrısı bulunan potasyum ve sodyum düzeylerini kontrol eden hormonların aşırı üretilmesiyle görülür ve yüksek tansiyona yol Üstü Bezi Yetmezliği AddisonÜretilen hormonların bozulmasıyla beraber uykusuzluk, halsizlik ve huzursuzluk baş gösterir. Böbrek üstü bezi yetmezliğinin nedenleri arasında ise böbrek damar tıkanıklıkları, hastaların sıklıkla alkol ve sigara tüketmesi, vücutta oluşan tümörler ve enfeksiyonlar Sendromu TedavisiBaşlangıçta ilaçlarla yapılan tedavi süreci daha sonra ameliyat ile hastalıkta ilk olarak yüksek tansiyon ilaçlarıyla hastalık kontrol altına alınmaya çalışılır. Uygulama başarısız olduğunda ise ameliyatla böbrek üstü bezi ameliyatı ile uygulanmaktadır. Hastada yüksek tansiyon var ise hastalığın ilerleyişine göre ilaç tedavisine devam edilir. Cerrahi tedavi açık, laparoskopik veya robotik yöntemle yapılabilir. Tedavi başarısı benzer olmakla beraber yan etkilerin daha az olması nedeni ile laparoskopik veya robotik cerrahi tercih aşırı kortizol oluşmasına bağlı olarak oluşur. Daha çok 20 ile 50’li yaşlar arasında görülmektedir. Stereoidlerin aşırı ya da uzun süre kullanılmasına bağlı olarak ortaya çıkar. Hipofiz bezinde görülebilecek bir diğer tümörde de kortizolün aşırı üretiminden Olgusu Adrenal bezler böbrek üstü bezleri, her iki böbreğin üzerinde yerleşmiş, yaklaşık 4 gram ağırlığında hormon salgılayan bezlerdir. Endokrin sisteminizin bir parçası olan adrenal bezler vücudunuzdaki hemen hemen her organ ve dokuya talimat veren hormonlar üretir. Adrenal bezlerden salgılanan en önemli hormonlar; kortizon, aldosteron, seks steroidleri ve katekolaminlerdir epinefrin, norepinefrin. Her bir hormonun vücutta çok önemli görevleri vardır. Adrenalin fazla veya yetersiz çalışması sonucu hayat konforunu bozan ve hatta hayatı tehdit eden hastalıklar ortaya çıkabilir. Adrenal bezin hastalıkları arasında en sık görülenler; Cushing, Aldosteronizm, Feokromositoma ve adrenal tümörleridir. Bunların yanı sıra adrenal bezin yetersiz çalışmasına bağlı hastalıklar da vardır. Ancak onların tedavisi çoğunlukla cerrahi olmadığı için burada bahsedilmeyecektir. Cushing Sendromu Cushing sendromu hiperkortikolizm, vücudun uzun süre yüksek düzeyde kortizol hormonuna maruz kaldığında ortaya çıkar. Çoğunlukla ağızdan alınan kortikosteroid kortizon ilaçlarının kullanımıyla, bazen de vücudun kendisinin gereğinden fazla kortizol üretmesi ile gelişir. Cushing Sendromunun Sebepleri Nelerdir? Cushing sendromunun sebebi kortizol hormonu seviyelerinin artmasıdır. Kortizol kan basıncının düzenlenmesine yardımcı olur, iltihabı azaltır. Kalbin ve kan damarlarının normal çalışmasını sağlar. Vücudun strese yanıt vermesine yardımcı olur. Ayrıca gıdalardaki proteinleri, karbonhidratları ve yağları kullanılabilir enerjiye dönüştürme işlemini metabolize etme düzenler. Cushing sendromu ağızdan kortikosteroid ilaçlarının uzun bir süre boyunca yüksek dozlarda alınmasıyla gelişebilir. Bazen de, vücudun kendi aşırı kortizol üretimi endojen Cushing sendromu nedeniyle olabilir. Bu durum, bir veya her iki adrenal bezin aşırı üretiminden veya normalde kortizol üretimini düzenleyen adrenokortikotropik hormonun ACTH aşırı üretiminden kaynaklanabilir. Hipofiz Bezi Tümörü Hipofiz Adenomu Beyinde bulunan hipofiz bezinin kanserli olmayan iyi huylu bir tümörü, fazla miktarda ACTH üretir. Bu hormon da adrenal bezleri daha fazla kortizol yapmak için uyarır. Buna Cushing hastalığı denir. Kadınlarda çok daha sık görülür ve endojen Cushing sendromunun en yaygın şeklidir. ACTH Salgılayan Tümör Nadiren, normalde ACTH üretmeyen bir organda gelişen bir tümör, bu hormonu aşırı miktarda salgılar. Böylece Cushing sendromu gelişir. Kanserli olmayan iyi huylu veya kanserli malign olabilen bu tümörler genellikle akciğerlerde, pankreas, tiroit veya timus bezinde bulunur. Adrenal Bez Hastalığı En yaygını adrenal adenom adı verilen adrenal korteksin kanserli olmayan tümörüdür. Adrenal korteksin kanserli tümörleri adrenokortikal karsinomlar nadirdir, ancak Cushing sendromuna da neden olabilirler. Bazen her iki adrenal bezin iyi huylu nodüler büyümesi Cushing sendromuna neden olabilir. Cushing Sendromunun Belirti ve Bulguları Nelerdir? Cushing sendromunun belirti ve bulguları aşırı kortizol seviyelerine bağlı olarak değişebilir. En yaygın görülen belirti ve bulgular şunlardır Kilo alımı ve özellikle yüzde, gövdede ve sırtta yağ dokusu birikimi; karın, uyluk, göğüs ve kol derisinde pembe veya mor çatlaklar stria; ciltte incelme ve kolayca çıkan çürükler ile yaraların yavaş iyileşmesi; akneler. Kadınlarda kıllanma, doğurganlıkta azalma ve adet düzensizlikleri görülürken, erkeklerde cinsel istekte azalma ve iktidarsızlık görülebilir. Ayrıca; şiddetli yorgunluk, kas kitlesinde kayba bağlı olarak güçsüzlük, depresyon, kaygı ve sinirlilik, duygusal kontrol kaybı, bilinç bozuklukları, hipertansiyon, baş ağrısı, osteoporoza bağlı kemik kırıkları görülebilir. Tip 2 diyabet de Cushing hastalarında görülen bir durumdur. Cushing Sendromu Nasıl Teşhis Edilir? Genel olarak hastanın şikâyetleri ve muayene bulguları sonucunda Cushing hastalığından şüphelenilir. Eğer başka bir sebeple kortikosteroid ilaç alımı varsa, sebep bu olabilir. Eğer kortikosteroid kullanımı yoksa; kanda ve idrarda kortizol seviyeleri ölçülür, hipofiz ve adrenal bezleri görüntülemek için bilgisayarlı tomografi veya manyetik rezonans gibi yöntemler kullanılır. Gerekirse daha ileri araştırmalar da yapılabilir. Cushing Sendromu Nasıl Tedavi Edilir? Tedavinin ana hedefi vücuttaki yüksek kortizol seviyelerini düşürmektir. Bu amaçla öncelikle varsa başka bir sebeple alınan kortikosteroid içeren ilaçlar kesilir. Eğer sebep bir tümör veya büyüme ise o zaman ameliyat ile hastalıklı organların çıkartılması gerekir. Bunlar hipofiz, adrenal, akciğerler veya pankreas gibi bazı organlar olabilir. Ameliyattan sonra gerektiğinde eksik olan kortizol ilaç olarak ayrıca verilir. Hipofiz tümörlerinin ameliyatla çıkartılması olası değilse ışın tedavisi radyoterapi gerekebilir. Ameliyat ve radyoterapi işe yaramadığında kortizol üretimini kontrol etmek için ilaçlar kullanılabilir. Bazen de belirtileri ve bulguları iyileştirmek ve cerrahi riski en aza indirmek için ameliyattan önce ilaç tedavisi yapılabilir. Ancak tıbbi tedavi, aşırı kortizolün tüm bulgularını tamamen iyileştirmeyebilir. Tedaviden sonraki iyileşme süreci uzun olacağından hastaların sabırlı olunması gerekmektedir. Günlük aktiviteler yavaş yavaş artırılmalı, yeniden güç toplamak için aşırıya kaçmayan egzersizler yapılmalıdır. Beslenmede yeterince kalsiyum ve D vitamini almaya dikkat edilmelidir. Ağrı ve depresyon Cushing hastalarında sıklıkla görüldüğünden bunlar için gerekirse psikiyatri ve fizik tedavi uzmanlarından yardım istenmelidir. Primer Hiperaldosteronizm Primer hiperaldosteronizm, yüksek tansiyona yol açan hormonal bir hastalıktır. Adrenaller aldosteron adı verilen bir hormondan çok fazla ürettiğinde ortaya çıkar. Aldosteron genelde kandaki sodyum ve potasyumu dengeler. Ancak bu hormonun gereğinden fazla salgılanması vücuttan potasyumun kaybına ve sodyumun ile suyun artmasına neden olabilir. Bu dengesizlik vücudun çok fazla su tutmasına bağlı olarak hipertansiyona neden olabilir. Primer Hiperaldosteronizmin Sebepleri Nelerdir? Aldosteronun gereğinden fazla üretilmesine yol açan sebepler arasında; adrenalde iyi huylu tümör adenom, her iki adrenal bezin aşırı çalışmasına bağlı büyüme hiperplazi, nadiren de adrenal bezin kabuk tabakasında kanser ve kalıtsal hastalıklar olabilir. Primer Hiperaldosteronizmin Belirti ve Bulguları Nelerdir? Primer aldosteronizmde ortaya çıkan ilk belirti genellikle vücutta sodyum ve su artışına bağlı olarak kontrolü zor olan hipertansiyonun varlığıdır. Kalıcı hipertansiyon; kalp krizi, kalp yetmezliği ve diğer kalp problemlerinin yanı sıra inme, böbrek hastalığı veya böbrek yetmezliğine neden olabilir. Vücutta potasyumun düşmesine bağlı olarak; kas krampları, güçsüzlük, yorgunluk, baş ağrısı, aşırı susuzluk hissi ve sık idrara çıkma ihtiyacı görülebilir. Primer Hiperaldosteronizm Nasıl Teşhis Edilir? Hastanın şikâyetleri ve muayene bulguları sonucu primer hiperaldosteronizmden şüphelenildiğinde öncelikle kanda aldosteron ve renin seviyeleri ölçülür. Renin, kan basıncını kontrol etmeye yardımcı olan ve böbrekler tarafından salgılanan bir enzimdir. Ayrıca gerektiğinde tuz yükleme testi ve adrenal bezde tümör veya genişleme gibi bir durumu tespit etmek için bilgisayarlı tomografi yapılabilir. Primer Hiperaldosteronizm Nasıl Tedavi Edilir? Primer aldosteronizm tedavisi altta yatan nedene bağlıdır. Temel amaç vücuttaki aldosteron seviyesini normale döndürmek veya istenmeyen yan etkileri komplikasyonları önlemek için yüksek aldosteronun etkisini engellemektir. Ameliyat Adrenal bezde var olan tümör cerrahi olarak çıkarılır adrenalektomi. Bu ameliyat kan basıncını, potasyum ve aldosteron düzeylerini normale döndürebilir. Ameliyattan sonra hastalar yakından takip edilir ve hipertansiyon ilaçları kademeli olarak ayarlanarak zaman içinde tamamen kesilir. Aldosteron Bloke Edici İlaçlar Primer aldosteronizm iyi huylu bir tümörden kaynaklanıyorsa, ameliyat yapılamıyorsa veya yapmak uygun değilse, mineralokortikoid reseptör antagonistleri spironolakton olarak adlandırılan aldosteron bloke edici ilaçlarla tedavi edilebilir. Yaşam Tarzı Değişiklikleri Hipertansiyon ilaçları, sağlıklı bir diyet ve yaşam tarzı ile birleştirildiğinde daha etkilidir. Diyetteki sodyumun azaltılması ve sağlıklı bir vücut ağırlığının korunması için bir plan oluşturmak da faydalıdır. Düzenli egzersiz yapmak, varsa içilen alkol miktarını sınırlamak ve sigarayı bırakmak da ilaçlara yanıtı artırabilir. Feokromositoma Feokromositoma, adrenal bezde gelişen nadir ve genellikle kanser olmayan yani iyi huylu bir tümördür. Feokromositoma varlığında aşırı salgılanan epinefrin ve norepinefrin adlı hormonlar vücutta ciddi veya hayatı tehdit eden hasarlar meydana getirebilir. Feokromositomanın Sebepleri Nelerdir? Feokromositomanın sebebi tam olarak anlaşılamamış olsa da, kalp hızı, tansiyon ve kan şekerini düzenlemede etkili olan epinefrin ve norepinefrin adlı hormonların aşırı salgılanmasına sebep olan iyi huylu tümör söz konusudur. Ayrıca Multipl Endokrin Neoplazi Tip IIB, Von Hippel-Lindau hastalığı ile Nörofibromatozis 1 NF1 adı verilen kalıtsal hastalıklarla da ilişkisi vardır. Feokromositomanın Belirti ve Bulguları Nelerdir? Feokromositomanın en sık görülen belirtisi hipertansiyon ve buna bağlı baş ağrısıdır. Bunun yanı sıra; aşırı terleme, kalp atım hızının artması taşikardi, titremeler, yüzde solgunluk, nefes darlığı ve panik atak gibi belirti ve bulgular olabilir. Daha nadir olarak; kabızlık ve kilo kaybı görülebilir. Tedavi edilmeyen feokromositoma; kalp hastalığı, inme, böbrek yetmezliği, göz sinirleriyle ilgili sorunlar ve vücudun başka yerlerinde kansere neden olabilir. Feokromositoma Nasıl Teşhis Edilir? Hastanın şikâyetleri ve muayene bulguları sonucu feokromositomadan şüphelenildiğinde öncelikle kanda ve 24 saatlik idrarda adrenalin, noradrenalin veya bu hormonların vücuttaki yan ürünleri ölçülür. Bu tahliller sonucunda feokromositoma düşünülürse olası bir tümörü bulmak için bilgisayarlı tomografi, manyetik rezonans ve M-iodobenzylguanidin MIBG görüntülemesi yapılır. Ayrıca altta yatan kalıtsal hastalıklar için bazı genetik testler de uygulanabilir. Feokromositoma Nasıl Tedavi Edilir? Ameliyat Feokromositomanın tedavisi öncelikle ameliyatla hastalıklı adrenal veya organın çıkartılmasıdır. Ancak ameliyat öncesinde hipertansiyonu ve olası kalp rahatsızlıklarını kontrol altına almak için bazı ilaçlar kullanılır. Adrenal cerrahisi için genel cerrahlara veya genel cerrahlar arasında adrenal hastalıkları üzerine yoğunlaşan endokrin cerrahlarına başvurmak uygun olacaktır. Ameliyat Öncesi Hazırlık Bu amaçla ameliyattan önce 10 gün süreyle Cardura ve Minipress gibi alfa blokör ilaçlar küçük atardamarları ve toplardamarları açık ve gevşek tutar, kan akışını iyileştirir ve kan basıncını azaltır kullanılır. Alfa blokör tedavisinden kısa bir süre sonra tedaviye Tensinor ve Beloc Zoc gibi beta blokör ilaçlar kalbin daha yavaş ve daha az güçle atmasını sağlar ve kan damarlarının açılarak gevşemesine yardımcı olur eklenebilir. Kanser Tedavisi Feokromositomada nadiren de olsa kanser bulunabilir. Kanser saptanması durumunda tedaviye ışın tedavisi radyoterapi, ilaç tedavisi kemoterapi ve bunlarla birlikte MIBG ve peptit reseptörü radyonüklid tedavisi PRRT de eklenebilir. Adrenal Böbrek Üstü Bezi Ameliyatlarından Sonra Ne Gibi İstenmeyen Yan Etkiler Ortaya Çıkabilir? Ameliyata bağlı olarak; kanama, enfeksiyon, akciğer dokusunda kısmi kapanma atelektazi, karın derisinde kısmi kayıp nekroz, kötü yara iyileşmesine bağlı olarak yara izinin belirginleşmesi, karın duvarındaki kaslarda yaralanma ve ameliyat yerinde kan veya sıvı birikmesi gibi istenmeyen durumlar görülebilir. Karın içindeki ana atardamar aort, toplardamar inferior vena kava ve böbrek damarlarında, karaciğer, pankreas, dalak ve mide gibi çevre organlarda kanama ve yaralanmalar olabilir. Özellikle iki taraflı ameliyatlarda böbrek üstü bezlerinin yetmezliğine bağlı olarak; ateş, halsizlik, dikkat eksikliği, bulantı, kusma, uyuşukluk, karın ağrısı veya tansiyon düşüklüğü ortaya çıkabilir. Cushing sendromu olan hastalar infeksiyonlara ve pıhtı atmalarına daha yatkındır. Feokromositoması olan hastalarda tansiyon ve nabız düzensizlikleri olabilir. Nadir de olsa kan veya kan ürünleri verilmek zorunda kalınabilir. Yine nadir de olsa pıhtılaşma veya emboli atma tromboemboli ve ölüm riski de vardır. Gerektiğinde kanama, deri beslenme bozukluğu gibi bazı yan etkilerin ortadan kaldırılması ve nüksler için tekrar ameliyat kararı alınabilir. Adrenal Böbrek Üstü Bezi Ameliyatı Sonrası Dikkat Edilmesi Gereken Konular Adrenal Yetmezliği Her iki adrenal bezin alınması durumunda hormon eksikliğine bağlı olarak adrenal yetmezlik görülebilir. Belirtileri arasında en sık olarak yorgunluk, tuz ihtiyacı, kilo kaybı, bulantı, kusma ve karın ağrısı bulunur. Bu durum özellikle aşırı fiziksel aktivite, basit enfeksiyonlar ve ameliyat gibi durumlarda daha da şiddetli olarak ortaya çıkarak hayatınızı tehdit edebilir. Böyle bir durumla karşı karşıya kaldığınızda doktorunuza mutlaka daha önce adrenal ameliyatı olduğunuzu bildirmelisiniz. Beslenme Ameliyattan sonra normal beslenme düzeninize dönebilirsiniz. Adrenal ameliyatı sonrasında uyulması gereken özel bir diyet programı yoktur. Ancak genel sağlık kurallarına uygun olarak aşırı yağlı besinlerden ve sadece protein/sadece karbonhidrat gibi dengesiz beslenme şekillerinden uzak durmanız ve kilo almaktan kaçınmanız gerekmektedir. Arkadaş ortamlarında veya yazılı/görsel medyada yetkin olmayan kişilerin önerdikleri beslenme formüllerine itibar etmeyiniz. Sağlığınız için asıl tehlike, sizi yanlış yönlendiren bu tür yetkisiz kişilerdir. Vücut Temizliği Ameliyattan sonra ameliyat yerinize su gelmemesine dikkat ederek vücudunuzun geri kalan kısımlarını yıkayabilirsiniz. Doktorunuz aksini söylemedikçe Direniniz yoksa ameliyattan sonra 3. gün bütün vücudunuzu yıkayabilirsiniz. Direniniz varsa bütün vücudunuzu yıkamak için drenin çekilmesine kadar beklemeli ve dren çekildikten 3 gün sonra yıkanmalısınız. Bütün vücudunuzu yıkarken yara yerinizi ovalamayınız. Sabunlu suyun yaranızın üzerinden akıp gitmesi yeterlidir. Aynı şekilde yıkandıktan sonra silinirken de yara yerinizi ovalamadan sadece havlu ile ıslaklığını emdiriniz. Fizik Egzersiz Ameliyattan sonra hastalığına bağlı olarak gelişmiş olan kas güçsüzlükleriniz için ağır olmayan egzersizler zaman içinde kaybettiğiniz gücünüzü yeniden kazanmanıza yardımcı olacaktır. Ancak bu egzersizler için bir fizik tedavi uzmanı ile görüşerek onun gözetiminde çalışmanız gerekmektedir. Asla kontrolsüz ağır egzersizler yapmayınız ve güçlenmek için acele etmeyiniz. Patoloji Raporu Ameliyatta alınan parçalar incelenmek üzere patoloji laboratuvarına gönderilmektedir. Bu raporların çıkmasını bizzat takip ediniz ve sonucu alır almaz genel cerrahi polikliniğine başvurunuz. Cerrahınız patoloji raporunuzu konseye sunacak ve konseyde alınan karar size bildirilecektir. Konsey kararları için çağrıldığınızda karar defterinde size ait bölümü imzalamayı unutmayınız. Genel Cerrahi Kontrolleri Doktorunuz tarafından başka bir öneride bulunulmadıysa Genel Cerrahi Polikliniği’ne başvurmanız gereken takip programı şöyledir İlk kontrolünüz taburcu olduktan sonraki hafta içinde yapılacaktır. Daha sonraki kontroller size poliklinikte doktorunuz tarafından bildirilecektir.

böbrek üstü bezi hormonları fazla çalışması