MİLLÎMÜCADELE’NİN SANATA VE EDEBİYATA YANSIMALARI. SÜRE. 4. ÜNİTE: ATATÜRKÇÜLÜK VE ÇAĞDAŞLAŞAN TÜRKİYE. AY. HAFTA. SAAT. 1933 Üniversite Reformu’ndan hareketle Atatürk’ün bilimsel gelişme ve kalkınmaya verdiği önem vurgulanır. [!]Atatürk’ün güzel sanatlara ve spora verdiği önem örneklerle
başlıklıkitabı önem arz etmektedir. Metninde 1930’lu yıllardaki temalara ne kadar yer verdiği grafikler üzerinden gösterilmiş ve ek- altındaki Anadolu’yu kurtarmak için Mustafa Kemal Atatürk’ün 19 . 138 Kaan Kurt monograf 2022/16 Mayıs 1919’da Samsun’a çıkmasıyla başlayan Milli Mücadele, Türk
HalideEdip ADIVAR Edebiyata Halide Salih imzasıyla yayımladığı hikayelerle giren sanatçı kullandığı sade, yeni bir dille dikkatleri çeker. Yezid’in Kızıromanı ise yazarın tabiat tasvirlerine ve portrelere önem verdiği önemli bir aşk romanıdır.Anahtaradlı romanında ise kıskanç bir erkeğin ruh halleri mükemmel
Atatürkün Eğitime Önem Vermesi Sonucu Türk Toplumu Neler Kazandı? Eğitim. Giriş: 10-Nov-15 10:22. Eğitim milletlerin bağımsız yaşayabilmeleri, kalkınıp güçlenmeleri bakımından hayatî önem taşır. Atatürk'ün eğitime verdiği önemi
Atatürkün annesi Zübeyde Hanım da Selânik yakınlannda Langaza adı verilen kasabada yerleşmiş eski bir Türk ailesine mensuptu. edebiyata ve güzel söz söylemeye karşı da merakı ve eğilimi vardı. Harbiye'de ve Harp Akademisi'nde, memleket ve millet davaları ile ilgilenmesi, düşüncelerini cesaretle ifadeden çekinmemesi
Vay Tiền Nhanh. Atatürk’ün Edebiyata verdiği önem? Kayitsiz Üye Atatürk’ün Edebiyata verdiği önem?Cevap Atatürk’ün Edebiyata verdiği önem? Menekşe Atatürk’ün Edebiyata Verdiği Önem ATATÜRK’ÜN EDEBİYATLA İLGİLİ GÖRÜŞLERİ Atatürkün her türüyle üzerinde durduğu bir sanat dalı da edebiyattır Edebiyatın tanımını yapan Atatürk der ki “Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı” Bugün içindir ki edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltıraşlık gibi, bilhassa musiki gibi, güzel sanatlardan sayıla gelmektedir Bu tanımdan sonra edebiyatın amaç ve hedefini çizmiş beşeriyette en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için alında yazılı olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğuna hazırlayabilmek için, uyandırıcı, hedefleyici, yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur Bu cümlede, üzerinde kısaca da olsa durulması gereken bazı önemli konulara yer verilmiştir Bir kere Atatürk için, edebiyat, geçirilmesi güç zamanlarda uyandırıcı, hedeflendirici ve yürütücü bir vasıtadır Ancak dikkat olunacak husus, bu vasıtanın yıkıcı değil, fedakar, kahraman ve yapıcı bir vasıf taşımasıdır Sonra Atatürkün milli, daha dorusu hamasi bir edebiyat zevk ve anlayışı olduğu ortaya çıkmaktadır Yine bu cümlenin devamında Atatürkün, edebiyatı, cemiyetin hal ve istikbalini koruyan ve daima koruyacak olan bir terbiye ve eğitim aracı saydığı da ortaya çıkmaktadır Şair Halit Fahri Ozansoy’a 29 Ağustos 1928 akşamı Dolma bahçe Sarayı’nda Türk inkılabı şairinin nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamıştır Mutlak dahil olduğun parlak Türk devrinde şair olduğunu ispat edeceksin Şiirlerin şen, şatır fakat Türk milletinin sürur, şetaret, faaliyet, his ve hareketlerini terennüm edecektir Buna mevcudiyetini hasredeceksin ATATÜRK’E GÖRE EDEBİYAT Atatürk; hayatı boyunca edebiyatla yakında ilgilenmiş, edebiyatı toplum faydasına yöneltmek için direktifler vermiş, okullarda öğretim programlarını bu yönde düzenletmiştir Edebi sanatların bir fikrin, özellikle inkılapların yayılması ve kökleşmesinde en etkili araç olduğuna daima inanmıştır Bir akşam toplantısında 1937, söz edebiyattan açılınca, bu konuda çeşitli konuşmalar yapılır “Edebiyat nedir? Osmanlı devrinde ve cumhuriyet rejiminde edebiyat denilince ne anlaşılıyor?” gibi sorular sorulur Osmanlı devrinde ve bugüne kadar geçen cumhuriyet çağında ve bundan evvelki Türk kültürel çağlarında ve hatta bütün medeni toplumlarda edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır Söz ve anlamı, yani insan aklında yer eden her türlü bilgileri ve insan kudretinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı Bu itibarla, edebiyatın, her insan ve cemiyeti, bu cemiyetin hal ve geleceğini koruyan ve koruyacak olan her kuruluş için esaslı eğitim araçlarından biri olduğu kolayca anlaşılır Bunun içindir ki Türkiye Cumhuriyeti Milli Eğitim Bakanlığı, edebiyat öğretiminde şu noktalar bilhassa önem ve kıymet vermelidir A Türk çocuğunun kafasını, yaratılıştaki dikkat ve itinaya göre geliştirmek Bu, cumhuriyetin sağlık düzeniyle ilgilenen bakanlığa da düşen bir görevdir B Güzel muhafaza edilen, Yürek kafa ve zekalarını açmak, yaymak, genişletmek Bu bilhassa, Milli Eğitim Bakanlığının görevidir Bununla birlikte, Türk çocuklarının kafalarına müspet ilim ve maddi teknik mefhumlarını, yalnız nazari olarak değil aynı zamanda pratik vasıtalarla da yetiştirmek C Bir taraftan da Türk kafalarındaki kabiliyetleri, Türk karakterindeki sağlamlıkları, Türk duygularındaki yükseklik ve genişlikleri, kendileri hiç zorlanmadan, doğal bir halde ve olduğu gibi ifadeye onları alıştırmak Bunlar yapılınca netice şu olacaktır Türk çocuğu konuşurken, onun beyan ve anlatış tarzı; Türk çocuğu yazarken, onun ifade üslubu kendisini dinleyenleri, onun yürüdüğü yola gösterebilecek kabiliyeti sayesinde; Türk çocuğu kendisini dinleyen veya yazısını okuyanları peşine takarak yüksek Türk ülküsüne iletebilecek, ulaştırabilecektir Atatürkün Türk dili hakkındaki görüşlerinin oluşmasında yetiştiği devrin fikir akımlarının ve dil konusundaki çeşitli tartışmaların etkili olduğu bilinmektedir O, her Türk aydını gibi dil sorunu ile yakından ilgilenmiştir Cumhuriyetten çok önceleri, daha 1917′lerde G Nemeth’in Türkçe Grameri’ni görmüş, bu münasebetle, gazete dilini yalnız aydınların değil, herkesin anlayabilmesi gerektiği yolunda görüş bildirmiştir 1922′de yaptığı bir konuşmada “muallime” yerine “muallim hanımlar” diye hitap etmiş, arkasından da dilimizde “dişilik te’si” kullanmak zorunda olmadığımızı ifade etmiştir Bu iki anekdot, Atatürkün çok önceleri, Arapça kurallardan arınmış sade Türkçe’den yana olduğunu göstermektedir Bu görüsün oluşmasında etkili olan hareketleri anlayabilmek için Cumhuriyet öncesindeki faaliyetleri iyi bilmek gerekir Tanzimat Döneminde Namık Kemal, Ali Suavi, Ziya Pasa, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami, Süleyman Pasa gibi yazarların bilinçli olarak başlattığı dilde sadeleşme çabaları, Osmanlı Türkçe sini olabildiğince sadeleştirme yolunda önemli bir başlangıç olmuş, bu gelişmeler yönünde daha sağlıklı bir hareket olan “Yeni Lisan” hareketinin doğmasında rol oynamıştır Bu yıllarda görülen bir başka hareketten de bahsetmek gerekir Tanzimat Döneminde “sadeleşme” akimi içinde iken, Servet-i Fünûn ve onu takip eden yıllarda bağımsız bir nitelik kazanan “tasfiyecilik” hareketi Şemsettin Sami, Ahmet Mithat, Necib Âsım, Ahmet Cevdet, Emrullah Efendi, Veled Çelebi, Fuat Köseraif, Hüseyin Kâzım gibi şahsiyetlerin temsilciliğini yaptığı bu görüş, dildeki Arapça, Farsça kelimelerin tamamen atılmasını savunmaktadır II Meşrutiyet döneminde Türk Derneği ve dergisi etrafında toplanan tasfiyecilerin bas temsilcisi Fuat Köseraif’tir Bu akımlar, Cumhuriyete kadar bir çatışma hâlinde süregelmiş, Cumhuriyet sonrasında da zaman zaman taraftar bulmuşlardır Ancak, Cumhuriyete kadar en etkili olanı “Yeni Lisan” akimidir Bu akim, 1911 yılında Selânik’te çıkmaya başlayan Genç Kalemler dergisi etrafında toplanan Ömer Seyfettin, Ali Canip, Ziya Gökalp, Kâzım Nâmi, Âkil Koyuncu gibi isimler tarafından savunulmuştur Bunlar içinde özellikle Ziya Gökalp’in teorisyenlik yaptığını, Ömer Seyfettin’in ise onun görüşlerini hikâyelerinde uyguladığını belirterek, bu ikisinin önemini vurgulamalıyız Yeni Lisancıların başlıca görüşleri söyle özetlenebilir Dildeki Arapça, Farsça gramer kurallarını atarak Türkçe’nin kurallarını isletmek; Arapça, Farsça kelimeleri Türkçe’deki söylendikleri gibi yazmak; öteki Türk lehçelerinden kelime almak yerine İstanbul Türkçe’sine dayalı canlı bir yazı dili oluşturmak; bu yolla taklit ve özentiden kurtulmuş millî bir dil ve edebiyat ortaya koymak Yeni Lisan akiminin en önemli özelliği, Tanzimat’tan beri süregelmekte olan “fesahatçilik” ve “tasfiyecilik” gibi birbirine zıt fikir akımlarını günün şartları içinde en ilimli biçimde uzlaştırarak millî dile geçişi sağlamış olmasıdır Görüldüğü gibi, Cumhuriyete gelinirken Türk aydınının gündeminde “dil” sorunu önemli yer tutmaktadır Başından beri Türk dili ile yakından ilgilenen Atatürkün millet tanımı içinde dilin çok önemli bir yeri vardır Ona göre millet, dil, kültür ve ülkü birliği ile birbirine bağlı vatandaşların meydana getirdiği sosyal ve siyasî bir topluluktur O, bu konudaki görüşlerini su şekilde daha net söylemektedir “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türk halkı Türk milletidir Türk milleti demek Türk dili demektir Türk dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir Çünkü, Türk milleti geçirdiği nihayetsiz felâketler içinde ahlâkini, ananelerini, hatıralarını, menfaatlerini, kısacası bugün kendi milliyetini yapan şeyin dili sayesinde muhafaza olduğunu görüyor Türk dili, Türk milletinin kalbidir, zihnidir” Atatürkün, Sadri Maksudî’nin Türk Dili İçin isimli eserinin basına yazdığı su sözleri onun dil görüsünün en güzel ifadelerindendir “Millî his ile dil arasındaki bağ çok kuvvetlidir Dilin millî ve zengin olması millî hissin inkişâfında başlıca müessirdir Türk dili, dillerin en zenginlerindendir; yeter ki bu dil şuurla islensin Ülkesini, yüksek istiklâlini korumasını bilen Türk milleti, dilini de yabancı diller boyunduruğundan kurtarmalıdır” Atatürkün dil konusundaki bu düşünceleri, milliyetçilik anlayışı içinde önemli yer tutmaktadır Dil inkılâbı, onun diğer inkılâplarıyla bir bütün olarak, ölümüne kadarki zaman dilimi içinde çeşitli aşamalarda uygulamaya konulmuştur Bunlardan ilki hiç şüphesiz ki 28 Ağustos 1928′deki “Yazı İnkılâbı”dır Atatürkün, bu uygulamaya esas olan görüşleri şöyledir “… Bir milletin, bir heyet-i içtimâînin yüzde onu okuma yazma bilir, yüzde sekseni bilmez, bundan insan olanlar utanmak lâzımdır Bu millet utanmak için yaratılmış bir millet değildir; iftihar etmek için yaratılmış bir millettir, tarihini iftiharla doldurmuş bir millettir Fakat, milletin yüzde sekseni okuma yazma bilmiyorsa bu hata bizde değildir Türkün seciyesini anlamayarak kafasını birtakım zincirlerle saranlardadır Artık mazinin hatalarını kökünden temizlemek zamanındayız Hataları tashih edeceğiz” Atatürk, bu görüşten hareketle, Türkçe’nin ses yapısına uygun ve kolay öğrenilir olan Lâtin alfabesini kabul ederek, yazı inkılâbını dil inkılâbının en önemli safhalarından biri olarak uygulamaya koymuştur Yazı inkılâbından sonra asil önemli olan dil inkılâbının bilime uygun şekilde uygulamaya konmasıdır Atatürk bu düşünceyle, 12 Temmuz 1932′de Türk Dili Tetkik Cemiyeti Türk Dil Kurumu’ni kurdurmuş, hatta tüzük taslağını bizzat kendisi hazırlamıştır Bundan sonra yoğun bir faaliyet başlamıştır 26 Eylül-6 Ekim 1932′de I Türk Dil Kurultayı toplanmıştır Kurultayda belirlenen ana program doğrultusunda, dil seferberliği başlatmış ve taramayla elde edilen dil malzemesi “Osmanlıca’dan Türkçe’ye Söz Karşılıkları Tarama Dergisi” adıyla yayınlanmıştır Bu uygulamalar yapılırken, diğer taraftan Tanzimat’tan beri süregelen çeşitli akımların yandaşları, dilde sadeleşme konusunda yeniden karşı karşıya geldiler Bu yıllarda inkılâp heyecanı ile “tasfiyeci”lerin ağır bastığı görüldü Onlara göre, Türkçe hiçbir dilden kelimeye ihtiyaç duymayacak kadar zengindi, yabancı kelimeler atılarak yerlerine halk ağzından ve yazılı kaynaklardan, Türkiye dışındaki Türk lehçelerinden derlenecek kelimeler konulmalı idi Atatürk bu cazip görüsü denemeye karar verdi Onun bu uygulama döneminde yaptığı su konuşma tarihî bir belge gibidir “Avrupa’nın iki bitim ucunda yerlerini berkiten uluslarımız, ataç özlüklerinin tüm ıssıları olarak baysak, önürme, uygunluk kıldacıları olmuş bulunuyorlar; onlar bugün en güzel utkuyu kazanmaya anıklanıyorlar Baysal utkusu” Bu konuşmada olduğu gibi, çoğunluğu arkaik Türkçe olan yeni kelimeler kabul görmemişti Ayrıca,yeni kelimelerin kullanılmasında da bir birlik sağlanamamıştı Örnek olarak, kalem kelimesi yerine değişik yazarlar çizgiç, kamis, kavri, sizgiç, yagus, yazgaç, yuvus gibi kelimeler kullanmaktaydı Bu sebeple, dil seferberliği kısa sürede çıkmaza girdi Atatürk bunun üzerine, “Türkçecin hiç bir yabancı kelimeye ihtiyacı olmadığını söyleyenlerin iddiasını tecrübe ettik Dili bir çıkmaza sokmuşuzdur Maksatlarımızı anlatamaz olmuşuzdur… Bırakırlar mı dili çıkmazda? Hayır! Biz daha önce kurtarmaya bakalım” diyerek bu denemeden vazgeçti Atatürkün 1936′dan sonraki konuşmalarında, yukarıdakine benzer arkaik Türkçe kelimelerin yer almaması bunun bir göstergesidir 1934-1936 yılları arasında, tasfiyeci görüsün ağır bastığı tarama ve derlemeler ayıklandı 1936-1937 yıllarında Güneş-Dil Teorisi yolunda uygulamalarla önceki dönemdeki aşırılıklar giderilmeye çalışıldı Bu teori ile Türk milletine bir güven ve millî bilinç vermek, kültür ve medeniyetin Türkler tarafından dünyaya yayıldığı, bütün dillerin Türkçe’den çıktığı belirtilerek dili daha ilimli bir çizgiye oturtmak amacı güdülmüştür Atatürkün bu dönemde yaptığı en önemli uygulamalardan birisi de, adini bizzat kendisinin koyduğu Dil ve tarih-Coğrafya Fakültesini 1936′da kurdurmuş olmasıdır Sonuç olarak, Meşrutiyet dönemindeki dil akımlarının etkisi ile sağlam bir dil bilinci kazanmış olan Atatürkün, Cumhuriyet döneminde yazı ve dil inkılâbı ile Türk dilini halka mal ettiğini, kurdurduğu Türk Dili Tetkik Cemiyeti ve Dil ve tarih-Coğrafya Fakülteleri aracılığıyla ilmî yöntemlerle araştırma ve geliştirme yolunda tarihî uygulamalarla günümüze ışık tuttuğu anlaşılmaktadır Türk bilim adamlara bugün de, bazı yazılı ve görüntülü basının umursamazlığına rağmen, Türk dilinin yabancı dillerin boyunduruğu altına girmemesi için ayni şekilde çalışmalarını sürdürmektedirler
1 Atatürk'ün dile verdiği önem, Atatürk'ün dile ve edebiyata verdiği önem, Mustafa Kemal Atatürk'ün dile verdiği önem Atatürk ve Türk diline verdiği önem Atatürkün Türk diline duyduğu sevgiyi ve verdiği önemi söylediği sözlerden anlayabiliriz. Atatürk'ün dil hakkında sözleri; Türk milletinin dili Türkçedir. Türk Dili dünyada en güzel, en zengin ve kolay olabilecek bir dildir. Onun için her Türk, dilini çok sevip onu yükseltmek için çalışır. Bir de Türk Dili, Türk milleti için kutsal bir hazinedir. Çünkü Türk milleti geçirdiği sonsuz felaketler içinde ahlakını, göreneklerini, anılarını, çıkarlarını kısacası; bugün kendisini millet yapan her niteliğinin, dili sayesinde korunduğunu görüyor. Türk Dili, Türk ulusunun yüreğidir, beynidir. Aslında Mustafa Kemal Atatürkün Türk dili ile ilgili söylediği muhteşem bir sürü sözü vardır, bunlar araştırıldığında çok rahat görülecektir. Diğer bir yandan baktığımızda Mustafa Kemalin yaptığı Harf Devrimi Türkçe için büyük bir devrimdir, çünkü bu sayede yazı dili Arapça yazı dilinden kurtularak özgünlük kazanmıştır. Bu Harf Devrimi incelendiğinde, bu devrimden sonra yabancı dilden dilimize geçen sözcüklerde azalma olduğu görülecektir. Ancak bu günümüzde tamamen Türkçe kelimeler kullanıyoruz anlamına gelmemelidir. Türk Dil Kurumu, Mustafa Kemalin isteği ile Türk dilinin bilim alanında araştırılıp özgünleştirilmesi ve milli bir dil haline daha hızlı bürünebilmesi için kurulmuştur. Yine TDKnin kurulması Türkçeye büyük katkı sağlamıştır. Türk dili ile ilgili yapılan büyük çalışmalar Divanü Lügatit-Türk, Kutadgu Bilig incelemeleri vb. Onun döneminde başlamıştır. Atatürk vasiyetnamesine tüm mal varlığının Türk Dil Kurumu ve Türk Tarih Kurumuna bıraklımasını vasiyet etmiştir. Bu da dil ve tarih unsurlarına Mustafa Kemalin ne kadar önem verdiğinin diğer açık bir göstergesidir. Kaynak
Üyelik tarihi 15 Aralık 2014 Atatürk'ün Edebiyata Verdiği Önem İnsan topluluklarının bugününü ve geleceğini koruyan kuruluşların bile en esaslı eğitim araçlarından biride edebiyattır. Edebiyatı en etkin şekilde kullanan kuruluşların zaman içerisinde edebiyatın insan toplulukları üzerindeki etkisini görerek bu alandaki çalışmalarını artırdıkları gözlemlenmiştir. Büyük Önder Atatürk’ün edebiyata verdiği önem tartışmasız çok büyüktür. Edebiyatın bir sanat dalı olduğunu söyleyen Atatürk, Türk edebiyatının gelişmesi adına yapılan çalışmalara destek olmuş, edebiyatla uğraşan kişilere önem ve değer verilmesini istemiştir. Şair ve yazarlar tarafından kaleme alınan eserlerin artırılarak yazılmasını bu sayede kültürel anlamda büyük bir gelişme sağlanacağını düşünen Büyük Önder, edebiyatın insan hayatını tamamıyla etki altında bulundurduğunu, her türlü meslek gurubunda bulunan kişilerin bile kendi mesleği ile ilgili bilgileri nakletmede ve öğrenmede edebiyatı kullandığını ifade ederek, edebiyatın insan yaşamı üzerindeki büyük etkisine dikkati çekmiştir. Edebiyatın yapıcı ve birleştirici gücünü fark eden Büyük Önder, edebiyatla uğraşan kişilere saygı göstererek onları desteklemiş, edebiyat sevgisinin her yaştan kişiye aşılanması gerektiğini bir çok kez dile getirmiştir. Edebiyatın önemli olduğunu anlatmak adına bir çok şair hakkında övgü dolu sözler söylemiş, bu sözleri ile edebiyatla meşgul olan kişileri daha güzel eserler çıkarmaları adına cesaretlendirmiştir. Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluşundan itibaren edebiyat alanında başlatılan çalışmalara aralıksız devam edilmiş, Milli Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan programlar dahilinde edebiyatın hem nazım hem de nesir alanında gelişim göstermesi için çaba sarf edilmiştir. Atatürk, Türk çocuklarının edebiyata ilgi duyması gerektiğini ifade etmiş, onların üstün zekalarının edebiyatı sevmekle açılacağını bu sayede bilimsel çalışmalarda daha başarılı olacağını düşünmüştür. Konuşurken kendini en iyi şekilde ifade eden kişilerin edebiyatla uğraşan kişiler olduğunu söyleyen Atatürk, Türk çocuklarının hem yazarken hem de konuşma esnasında kullandığı üslup ile farklı olması gerektiğini, bu sayede dinleyenleri etki altında bırakarak edebiyatın insan yaşamındaki vazgeçilmezliğini ispat etmiş olacağını belirtmiştir. Atatürk edebiyatı her alan da her türlü olayı ince bir detay ve söz sanatları ile anlatılmasının bir yolu olarak görmüş, edebiyata olan sevgisini şu sözlerle dile getirmiştir, “Ben edebiyatı ve şiiri severim.” Alıntı To view links or images in signatures your post count must be 10 or greater. You currently have 0 posts. Konuyu 1 kişi okuyor. 0 üye ve 1 ziyaretçi
Atatürk'ün Edebiyat İle İlgili Görüşleri Atatürkün Dil Ve Edebiyata Verdiği Önem Atatürkün her türüyle üzerinde durduğu bir sanat dalı da edebiyattır. Edebiyatın tanımını yapan Atatürk der ki Edebiyat denildiği zaman şu anlaşılır Söz ve manayı, yani insan dimağında yer eden her türlü bilgileri ve insan karakterinin en büyük duygularını, bunları dinleyenleri veya okuyanları çok alakalı kılacak surette söylemek ve yazmak sanatı. Bugün içindir ki edebiyat, ister nesir halinde olsun, ister nazım şeklinde olsun, tıpkı resim gibi, heykeltıraşlık gibi, bilhassa musiki gibi, güzel sanatlardan sayıla gelmektedir. Bu tanımdan sonra edebiyatın amaç ve hedefini çizmiş. beşeriyette en müspet ilim ve en ince teknik esaslarına dayanan hayatla ve kanla karşılaşmak kendileri için alında yazılı olan askerlik gibi yüksek bir idealist meslek dahi, kendini içinde bulunduğu topluma anlatabilmek ve bu büyük insanlık ve kahramanlık yolculuğuna hazırlayabilmek için, uyandırıcı, hedefleyici, yürütücü ve nihayet fedakar ve kahraman yapıcı vasıtayı edebiyatta bulur. Bu cümlede, üzerinde kısaca da olsa durulması gereken bazı önemli konulara yer verilmiştir. Bir kere Atatürk için, edebiyat, geçirilmesi güç zamanlarda uyandırıcı, hedeflendirici ve yürütücü bir vasıtadır. Ancak dikkat olunacak husus, bu vasıtanın yıkıcı değil, fedakar, kahraman ve yapıcı bir vasıf taşımasıdır. Sonra Atatürkün milli, daha dorusu hamasi bir edebiyat zevk ve anlayışı olduğu ortaya çıkmaktadır. Yine bu cümlenin devamında Atatürkün, edebiyatı, cemiyetin hal ve istikbalini koruyan ve daima koruyacak olan bir terbiye ve eğitim aracı saydığı da ortaya çıkmaktadır. Şair Halit Fahri Ozansoya 29 Ağustos 1928 akşamı Dolma bahçe Sarayında Türk inkılabı şairinin nasıl olması gerektiğini şu şekilde açıklamıştır. Mutlak dahil olduğun parlak Türk devrinde şair olduğunu ispat edeceksin. Şiirlerin şen, şatır fakat Türk milletinin sürur, şetaret, faaliyet, his ve hareketlerini terennüm edecektir. Buna mevcudiyetini hasredeceksin. Atatürk ün Türk Diline Verdiği Önem Sözlük, bir dilin temel malzemesini yani söz varlığını toplayan ve koruyan bir hazinedir. Bir anlamda sözlükler, bir dilin iyi işlenmişliğinin göstergesidir, belgesidir. Kısacası bir dilin olgunluğu, iyi işlenmişliği ve zenginliği o dilin sözlüklerinde yansır. Bu noktada söz varlığı üzerinde de bir parça durmak istiyorum. Bu terim, Türk Dil Kurumunun Türkçe Sözlükünde şöyle tanımlanmış Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi, söz dağarcığı, vokabüler, kelime hazinesi. Bir dildeki sözlerin bütünü, söz hazinesi veya söz dağarcığı nedir? Onu da şöyle açıklayabiliriz Bir dildeki kelime, deyim, terim, atasözü, argo ve özel kullanımlardan oluşan yazım ve anlatım bütünlüğüne söz varlığı diyebiliyoruz. Ayrıca özel kullanımdan da mecazî anlamlar ile halk deyişlerini anladığımızı vurgulamak isterim. Bu konuda benim Türk Dili dergisinde Ocak 1995, S. 568, Nisan 1999 pek çok yazım var ve son baskı Türkçe Sözlükün ön sözünde de ayrıntılı açıklamalar bulunmaktadır. Bundan dolayı bu konudu fazla ayrıntıya girmek ölçüler ve ölçütler çerçevesinde Türkçede bugüne kadar yapılan sözlüklere baktığımızda ne yazık ki olumlu bir değerlendirme yapamayacağımız gerçeği ile yüz yüze geliyoruz. Yani sözlükçülüğümüz, gene ne yazık ki diyorum, bilimsel ölçütler çerçevesinde, istenilen düzeyde değildir. Türk Dil Kurumunda başkanı bulunduğum Sözlük Bilim ve Uygulama Kolunda son yıllarda çok olumlu ve hızlı adımlar atılmış ve atılmaktadır. Nitekim Türkçe Sözlükün son baskısı 1999 söz varlığı bakımından bir hayli zenginleşmiş olmakla beraber henüz arzuladığımız düzeyde değildir; bu konudaki çalışmalarımız hızla sürdürülmektedir. Türk Dil Kurumunda Türkçe sözlük çalışmaları yanında öteki sözlük türleri ve ihmal edilmemektedir. Söz gelişi Okul Sözlüğü, Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü, Türkçede Batı Kökenli Kelimeler Sözlüğü, Lehçeler Sözlükleri, Türkiye Türkçesinin Tarihsel Sözlüğü ilk akla geliveren sözlük türleridir. Bunların yanında bir de yazarlar ve şairlerin sözlükleri de zaman zaman gündeme gelmektedir. Söz gelişi Ömer Seyfettin Sözlüğü, Tevfik Fikretin Sözlüğü, Yahya Kemalin Sözlüğü gibi. Ancak, biz bu çizgide önceliği Atatürkün söz varlığını içine alacak Atatürk Sözlüğü ne öncelik vermeyi uygun bulduk. Bilindiği üzere ulu önder Mustafa Kemal Atatürk, bir fikir adamı, bir komutan ve Cumhuriyetten sonra da bir devlet adamı olarak pek çok sahada görüş ve düşüncelerini dile getirmekten, hatta bu fikirleri çevresi ile tartışmaktan geri kalmamıştır. Bunun en çarpıcı örnekleri hatıralarıdır, Nutuktur, Söylev ve Demeçleridir. Biz, onun bu eserlerindeki zengin ve derin söz varlığını, yukarıda ana çizgilerini vermeye çalıştığım sözlük hazırlama ilkeleri çerçevesinde ve de yönteminde bir araya getirmeyi ve adına da Atatürk Sözlüğü demeyi uygun bulduk. Bu sözlüğü oluşturacak temel malzemeyi de şöyle sıralayabilirim 1 Nutuk 2 Atatürkün Söylev ve Demeçleri I, II, II 3 Atatürk Hakkında Hatıralar ve Belgeler Afet İnan 4 Medenî Bilgiler ve Mustafa Kemal Atatürkün El Yazıları 5 Geometri Kitabı 6 Atatürkün Tamim, Telgraf ve Beyan-nâmeleri Nimet Arsan 7 Atatürkün Özel Mektupları Sadi Borak 8 Atatürkün Toplanmamış Telgrafları Utkan Kocatürk 9 Milli Eğitimle İlgili Söylev ve Demeçleri I ve II 10 Atatürkün Hatıra Defteri Şükrü Tezel Bunlar ve başka belgelerde geçen söz varlıkları, Atatürkün dilinden ve kaleminden çıktığı bizimde, bozulmadan sözlükte yerini alacaktır. Bu sözler, tek kelime ise önce yalın anlamı, sonra mecazî anlam ve ardından terim ile argo biçimi dikkate alınarak düzenlenecek. Yani kelime, madde başı olarak yerini alacak; anlam farklılıkları numaralandırılacak, sonra da o madde başı kelimenin oluşturduğu deyim ve atasözleri ile birleşik kelimeler madde içinde yer alacaktır. Bu yöntem ve düzen çerçevesinde, Atatürkün kullandığı sözlerin biçimi korunacak, bunu belgelemek içinde sözlerin içinde bulunduğu cümle, tanık olarak açıklamalardan sonra gösterilecektir. Atatürk Sözlüğü çalışması Türk Dil Kurumunda, Sözlük Bilim ve Uygulama Kolunda sürdürülmektedir. Bugüne kadar Nutuk, bilgisayar ort***** yüklenmiş durumdadır. Sonra, sırası ile öteki belgeler bilgisayarda oluşturulan veri tabanına yüklenecek; bu yükleme işlemi tamamlandıktan sonra sözlük hazırlama ilkeleri çerçevesinde Atatürk Sözlüğü meydana getirilmiş olunacaktır. Biz, bugüne kadar değişik sanatçıların ve eserlerin söz varlığını tespit etme denemesinde bulunduk. Söz gelişi bu çalışmalar çerçevesinde Yahya Kemalin söz varlığının olduğunu tespit ettik. Yöresel dil kullanan yazarlarda bu sayı oldukça yüksek çıkıyor. Nitekim bu yolda Yaşar Kemalin sözlüğü yapıldı. Benzer çalışmalar ise sürdürülmektedir. Ancak, Atatürkün söz varlığının tespiti bugüne kadar gündeme gelmemişti. Biz bu bilgi şöleni vesilesiyle -biz sempozyuma artık bilgi şöleni diyoruz- Atatürk Sözlüğü çalışmasını hem duyuyoruz hem de müjdeliyoruz. Böylece ulu önder Atatürkün dile verdiği önem, kullandığı söz varlığı ile belgelenmiş olacaktır. netten alıntı
atatürk ün edebiyata verdiği önem